Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana en kanlı, en yıkıcı mücadelelerden biriyle başa çıkmak zorunda kaldığı gerçeği, tarihimizin kara sayfalarına kazınmıştır. Bu sayfalarda, binlerce masum vatandaşın ve güvenlik görevlisinin hayatına mal olan PKK terör örgütü ve onun lideri Abdullah Öcalan’ın adı, acı ve gözyaşıyla hatırlanır. Bu nedenle, Öcalan’ın serbest bırakılmasını tartışmak dahi, ülkeye ihanetin kapısını aralamakla eşdeğer olabilir.
PKK’nın eylemleri, yıllardır ülkemizin birlik ve beraberliğine kastederek, toplumsal düzeni zayıflatmayı hedefledi. Dağlarda yankılanan silah sesleri, şehirlerde patlayan bombalar ve şehit düşen vatan evlatlarının yasını tutan anneler, bu mücadelenin ağır bedelleri olarak hafızalarımızda yer aldı. Abdullah Öcalan ise, bu kanlı tarihin en önemli sorumlularından biri olarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Öcalan’ın cezaevinde tutulması, sadece adaletin gereği değil, aynı zamanda devletin egemenliğini ve milletin güvenliğini koruma yükümlülüğüdür. Onun serbest bırakılması, terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin, şehit düşen askerlerimizin ve bu ülke için fedakârlık yapmış tüm vatandaşlarımızın anısına yapılan bir haksızlık olur. Dahası, böyle bir adım, ülkemizin terör örgütlerine karşı kararlılığını zayıflatır ve düşmanlarımızın eline koz verir.
Bazı çevreler, barış süreci ve çözüm arayışları adına Öcalan’ın etkisinin önemli olduğunu öne sürerek, onun serbest bırakılmasının barışa hizmet edebileceğini savunuyor. Fakat unutmamalıyız ki, barış her şeyden önce adaletin var olduğu bir ortamda mümkün olabilir. Adaleti göz ardı ederek sağlanacak bir barış, ne kalıcı ne de gerçek bir barış olabilir.
Öcalan’ın serbest bırakılmasının yaratacağı toplumsal infiali de göz önünde bulundurmalıyız. Binlerce şehidin aileleri, gazilerimiz ve terör mağdurları, bu adımı kabul edilemez bir ihanet olarak görecektir. Bu yarayı tekrar açmak, zaten zor bir süreçten geçen toplumsal yapımızı daha da derin çatlaklara sürükler.
Sonuç olarak, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması konusu, sadece bir siyasi tartışma meselesi değil, ulusal güvenlik ve adaletin temel prensipleriyle doğrudan ilgilidir. Bu ülkenin bağımsızlığı, birliği ve bölünmez bütünlüğü, terörle mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesini zorunlu kılmaktadır. Aksi bir karar, ülkemize ve milletimize yapılmış en büyük ihanetlerden biri olarak tarihe geçer.
YEREL HABERLER
Az önce3.SAYFA
Az önce3.SAYFA
Az önce3.SAYFA
Az önceYEREL HABERLER
Az önceYEREL HABERLER
Az önceYEREL HABERLER
1 gün önce